James Ensor

James Sidney Edouard, Baron Ensor (13 Nisan 1860 - 19 Kasım 1949 ), Belçikali ressam ve [[baskı sanatı|baskı sanatçısı. Sürrealizm, ekspresyonizm üzerinde önemli etkileri bulunmuştur. Ömrünün neredeyse tamamını Oostende'de geçirmiştir. Sanat grubu olan Les XX'in içinde yer almıştır. Hayatı Ensor'un babası İngiliz kökenli annesi de Flaman'dır. Fakir bir öğrencilik hayatı geçirdikten sonra 15 yaşında okulu bırakıp yerel iki ressamın yanında sanat eğitimine başladı. 1877'den 1880'e kadar Brüksel'deki Académie Royale des Beaux-Arts'da (Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi),Fernand Khnopff gibi sınıf arkadaşları ile beraber eğitim gördü. İlk sergisini 1881'de açtı. 1880'den 1917'e kadar ailesinin evinin çatı katında kurduğu atölyesinde çalıştı. Hayatı boyunca yaptığı tek seyahatlar Paris, Londra ve Hollanda'ya yaptığı 3 kısa ziyaret oldu. 1800'lu yılların sonuna kadar çalışmaları cüretkar bulunarak sanat çevreleri tarafından reddedildi. Özellikle "Entry of Christ into Brussels" (İsa'nın Brüksel'e girişi) (1888) eseri buna yol açan en büyük etken oldu. Fakat buna rağmen resimleri sergilenmeye devam edildi ve giderek kabul ve saygı gördü. 1895'de, yaptığı "The Lamp Boy" (Lambacı çocuk) (1880) adlı eseri Brüksel'de ki Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi tarafından alındı ve hayatındaki ilk ilk kişisel sergisini Brüksel'de açtı. 1920 yılında pek çok önemli sergide yer aldı. 1929 yılında Kral Albert tarafından Baronluk unvanı verildi. 1933'de Légion d'honneur'e alındı. 20.yüzyılın ilk on yılında yeni eserler üretmesi yavaşladı ve herhangi bir müzik eğitimi almamasına rağmen giderek müziğe yoğunlaştı. Piyanoya benzer bir klavyeli çalgı olarn Harmonyumda oldukça yetenekli bir doğaçlamacı idi. Arkadaşlarının ısrarlarına karşın II. Dünya Savaşı sırasında da bombalanma riskine rağmen Oostende'de kaldı. İlerlemiş yaşına rağmen halk arasında oldukça itibar gören bir kimse idi ve onu Oostende'de yaptığı yürüyüşler sırasında görmek mümkündü. 19 Kasım 1949'da kısa bir hastalığı müteakip öldü. Mezarı 0ostende'dedir. 2010 yılı Belçika'da Ensor yılı ilan edilmiştir ve Ensor'un doğumunun 150. yılı nedeniyle onu ve eserlerini konu alan sergiler açılmıştır. 2.tanım: Varoluşçu sıkıntılarına yanıt aramak için kendini feda ederek resim yapan Vincent Van Gogh, acıyla, hastalıklarla ve ölümlerle dolu yaşamı sanatını da etkileyen Edvard Munch gibi James Ensor da Ekspresyonistlere öncü ressamlardandır. Brüksel Akademisi’nde eğitim gören Belçika’lı Ensor (1860-1949) ilk zamanlar dini ve tarihi konular, sonraki yıllarda empresyonist özellikler gösteren portreler üzerine yoğunlaşır. Yine de yöntemi onlardan farklıdır. Ensor da öncelik nesnede değil ışıktadır. Işık onun için tek ve bölünemeyendir, ressamın ekmeğidir, duyuların kraliçesidir ve aydınlığı getirecek olandır. Çocuğu olmayan sanatçı ışığı kızı olarak tanımlar. Kurucularından biri olduğu yeni sanatsal gelişmeleri teşvik eden avangard grup Brüksel XX’nin diğer sanatçılarıyla belirgin görüş farklıları yaşar. Sanat eleştirmenlerinin sert bir şekilde eleştirdiği grup on yıl sonra dağılır. Ensor’un çocukluğunda tavan arasında bulduğu maskeler, kuklalar ve babasının dükkânındaki deniz kabukları, egzotik oyuncaklar imgelem gücünün gelişmesinde rol oynar. Yaşadığı kent olan Ostende’nin gündelik yaşamını özellikle baloları, karnavalları, festivalleri ve plajları kalabalık sahnelerle resimlerine aktarır. Gönül gözüyle gören, içe dönük, insanlara ve dünyaya yabancılaşan bir kişi olarak gerçeklerden uzaklaşmayı tercih eder. Resimlerinde, baskılarında ve çizimlerinde koyu renklere ve alaycı mizaha rastlanır. Toplumun yaşam biçimiyle, davranışlarıyla, ikiyüzlülüğüyle acımasızca dalga geçer. Toplumsal sahteliğin simgesi gördüğü çılgın maskelerle yozlaşmayı yansıtır. Bu tutumuyla Rönesans Flaman ressamlarından Bosch’un ve Bruegel’in alay eden geleneğini devam ettirir. İskeletler, hortlaklar, tuhaf ve komik giysilerin ardına gizlenmiş figürler sıklıkla seçtiği motiflerdir. Bu fantastik imgelerle, şatafatlı nesnelerle çağın yalnız, umutsuz insanını göstermeye çalışır. Aynı zamanda kendisinin ölüm korkusuyla dolu dünyasını ortaya koyar. Ruhsal durumunu hayal gücünün yönlendirmesiyle açığa vurur. Gizemli güçlerin bulunduğu doğa görünümleri, insanların kaygıları, nefreti, kıskançlığı kötümser bir bakış açısıyla şekillenir. Güçlü duygusal etkilerle ve dramatik öğelerle dolu, sıra dışı, aşırı anlatımcı, iğneleyici, gerçekçi ve içten resimleri halk tarafından benimsenmez, sergilere kabul edilmez. Bu durum sanatçının içine kapanmasına neden olur. 1900’lü yıllarda tarzını yumuşatıp hicivden vazgeçince çalışmaları ilgiyle karşılanır ve ünlenmeye başlar. 1929 yılında Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı’nda açılan retrospektif sergisinden sonra baron unvanına sahip olur.

0 yorum:

Yorum Gönder